14.03.2021 / Tarıma ‘İklim’ Önlemi Alalım


Çevre Mühendisi Evren Dindiren Dönmez, Türkiye’nin iklim krizinden ilk etkilenecek ülkelerden olduğunu söyledi. Ciddi önlemler alma çağrısı yapan Dönmez, “Tarım politikalarımızı gözden geçirerek, iklimle ilişkilendirelim. Kaynaklarımızı da geleceği düşünerek doğru kullanalım” dedi.
Dönmez, Evren Dindiren
Dünya ekonomik, siyasi, sağlık krizleri ile çalkalanırken, önümüzde duran ve “tehlike çanlarını çalan” bir diğer kriz de “iklim krizi.”

“Artaş Endüstriyel Tesisler Yönetim Kurulu” Başkan Yardımcısı Çevre Mühendisi Evren Dindiren Dönmez “İnsanların sağlıklı suya erişimi ve gıdaya erişimi ciddi tehlike altında. Çünkü temiz su kaynaklarımız ciddi oranda azaldı” dedi.

Dönmez’in önerdiği çözüm, öncelikle tarım politikalarının güçlendirilmesi yönünde adımlar atılması.

“Günü Kurtarıyoruz”

- Dünya Kovid-19 krizi ile karşı karşıya kaldı bir anda ve tüm ülkelerin birinci gündemi oldu. İklim krizi de böyle bir tehdit olarak karşımıza çıkar mı?
- Kesinlikle olabilir. Şu anda günü kurtarıyoruz. Sel oldu, dolu yağdı… Ama iş yakın gelecekte ondan öteye gidecektir maalesef. Daha ciddi doğa olayları gıda sorunu, kıtlık olabilir. İnsanların sağlıklı suya erişimi ve gıdaya erişimi ciddi tehlike altında. Çünkü temiz su kaynaklarımız ciddi oranda azaldı. Dünya üzerindeki suların sadece yüzde üçü içilebilir, kullanıma uygun. Bu popülasyonu karşılayacak yeterli temiz su kaynağı ve gıdayı sağlamakta ciddi sorunlar oluşacaktır. Gıda arz güvenliğini tehdit eder bir yerde iklim. Sadece hava olaylarından öte bir durum. O yüzden çok ciddi önlemler alınması gerekiyor. Tarımda mutlaka damla sulamaya geçilmesi gerekiyor, su tasarruf uygulamalarının öncelikle ele alınması gerekiyor. Bu kadar kar yağdı diyoruz İstanbul için, hala barajlarımızın dolululuğu yüzde ellilerde. “Ne olacak, önümüz yaz” demek sürdürülebilir bir yaklaşım değil. Mutlaka sürdürülebilir çözümlere odaklanmamız gerekiyor: atık suların geri kazanımı, tarımda akıllı uygulamalar. Tarım politikalarının kesinlikle gözden geçirilmesi, iklimle ilişkilendirilmesi gerek. Türkiye iklim krizinden ilk etkilenecek ülke coğrafyası. Çok fazla vaktimiz kalmadı.

“Uygulama İçin Teşvik Lazım”

- Tarımda akıllı politikalar, gıda arz güvenliğinin sağlanması için güçlü ekonomi politikaları gerekmez mi?
- Tarım ve çevreyi birlikte ele almak istiyorum. Yakın zamanda çevre ajansı kuruldu, depozito yönetmeliği çıktı, çevre etiket sistemi var, sıfır atık yönetmelikleri yapıldı, tarım teşvikleri yapılıyor… Bunlar yakın zamanda yapılan şeyler. Bazıları da gönüllülük esasına dayanıyor. Bunu gönüllülükten çıkartıp daha motive edici bir yere koymak lazım. Ceza olsun demiyorum ama ödül olabilir. Çevre etiketi alan firmalara ilave teşvikler verilebilir mesela. Çevre ajansının kurulması önemli bir adımdı. Ama tabii her şeyin bir ticari karşılığı oluyor. Mesela sıfır atık denildiğinde gördüğümüz, camların plastiklerin ayrı kutularda toplanması. Bu değil aslında sıfır atık. Sıfır atık diye bir şey mümkün değil. İşin doğasına, termodinamiğe aykırı. Hiçbir şey yoktan var edilemeyeceği gibi vardan da yok edilemez. Ancak başka şeylere dönüştürülebilir ve sonuçta yine bir atık olur, buna da “sıfıra yakın” atık deriz. Hedefimiz bu olmalı. Sadece ayrıştırmak başlangıç olarak iyi ama ayrı olarak toplanması lazım. Plastik için ayrı bir çöp kamyonu geliyor mu, ben bunu sorarım… O yüzden bunların arka planda destekleniyor olması lazım. Mesela plastik poşetlerin azaltılması en azından bir aşama. Bunlar yapıldı, uygulamalarını güçlendirmek gerek.

Almanya Örneği

- Dünyada uygulanan projelerden bazı örnekler verebilir miyiz?
- Almanya’dan örnek vereyim. Özellikle Almanya’da Polonya sınırında onların kömür bazlı elektrik santralleri var. Ve oradaki santraller kapatılma sürecinde. Peyderpey de kapatılıyor. O bölgelere Almanya teşvik veriyor. Kapatılan santrallerin olduğu bölgelere, orda çalışan insanların işsiz kalacağı dikkate alınarak teşvik veriliyor. Bunlar çok olumlu yaklaşımlar. Bu tarz örnekler çoğaltılabilir. Avrupa’da yıllardır atıkların işlenmesi ile ilgili atık üreticileri bedel ödüyor. Türkiye’de böyle bir şey yok. Ya da depozito, hiç toplanmıyor, yönetmeliği çıktı, yapılacak diye bekliyoruz. Türkiye’de de yapılabilecek olan uygulamalar teşviklerle artırılabilir.

“Amerikalılar Belki Farkına Varır”

- Geçen aylarda dünyada büyük orman yangınları, ABD’nin Teksas eyaletinde dondurucu soğuklar meydana geldi…
- Buna rağmen Donald Trump “iklim krizi yok” diyerek “Paris İklim Anlaşması”ndan çekilmişti. Biden geri adım attı, “Paris Anlaşması”na geri döndü. ABD’nin pozisyonu tabi ki Türkiye gibi değil. ABD hem emisyon oranı fazla olan ülkelerin başında geliyor, ekonomik olarak da bizden çok daha büyük bir ölçeğe sahip. Aynı zamanda petrol ve fosil yakıtlara olan bağımlılığı da çok fazla. Orada bu olayların yaşanması, belki dünyayı daha iyi bir noktaya götürür. ABD tüketim bazlı bir toplum olduğu için iklime verdikleri zararların da çok farkında değiller. Umarım evlerinde yaşadıkları bu olaylar, dünyaya verdikleri global zararın farkına varmalarını sağlar. Her ülkenin, ülkeler bazında alması gereken aksiyonlar var, o aksiyonların da bireyler olarak yansımalarını sorumluluk bilinci ile yerine getirmemiz gerekiyor. O yüzden “Paris Anlaşması” önemli bir yerde duruyor. Ondan önce “Kyoto Protokolü” vardı. Türkiye’nin de tez vakitte anlaşmayı onaylamasını bekliyoruz.

“Anlaşmaların Artısı Fon Sağlaması”

- “Paris İklim Anlaşması”ndan biraz bahsedebilir miyiz? Bu anlaşma yeterli mi? “Kyoto Protokolü”, iklim anlaşmaları, iklim zirveleri… Hepsini izliyoruz, ancak bunların somut etkisi nedir?
- Anlaşmaların şöyle bir artısı var: ABD, Çin, Hindistan gibi ülkeler, yaydıkları emisyonlar oranında, bu emisyonun azaltılması yönünde, hem diğer ülkelerde hem kendi ülkelerinde yapılacak bazı çalışmaları fonluyor. Yani ortak bir fon, havuz oluşturuluyor. Ve bu fondan tabi ki Türkiye önemli bir pay almak istiyor. O yüzden anlaşmanın bir ekonomik boyutu var. Çünkü biz emisyon azaltmak istiyoruz dediğimiz zaman, naif temennilerimizden öteye gitmemiz, aksiyon yaratmamız gerekiyor. Kömür, doğalgaz, fosil yakıt bazlı enerji üretim tesisleri başta olmak üzere, bunların yenilenebilir enerji kaynaklarına evrilmesi gerekiyor, bu da bir finansman gerektiriyor. Bu anlaşmalara işin ekonomik boyutunu düşünerek yaklaşmak gerekiyor. Türkiye’nin bazı beklentileri vardı anlaşmadan. Bunlar çok somutlaşmadığı için Türkiye onaylanma sürecinde geri planda kaldı. Ekonomik başlıkların bir an evvel somutlaştırılması, Türkiye’nin de onaylayan ülke olması gerekecek yakın zamanda.

Mutlaka Okuyun: “Tembel İnsanın Hayatını Kurtarma Rehberi!”

- Biz bireysel olarak neler yapabiliriz?
- “BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” yayınlamıştı. Sürdürülebilirlik hedefleri diye internete girdiğiniz zaman “tembel insanın hayatını kurtarma rehberi” gibi bir şey çıkıyor karşınıza. Ve bu gerçekten herkesin hayatında yapabileceği çok basit uygulamalar. “İzlemediğiniz zaman televizyonu kapatın” ya da “diş fırçalarken suyu açık bırakmayın” gibi artık klişeleşmiş uyarılardan başlıyor, seviye seviye artıyor. “Yakın yerlere araba ile değil de bisikletle gidelim” gibi… “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” motivasyon kaynağı olarak doğru bir yerde. Gıda arz güvenliği ya da temiz suya erişim konularını da içeriyor. İncelenmesini öneririm. Seralar mesela. Seraların ısıtılması için çaba harcanıyor, ama çok ciddi bir ısı tüketimi yaratıyor. Isıyı yine bir santralde üretiyorsunuz, serada domates yetiştirmek için. Her meyveyi sebzeyi mevsiminde tüketme alışkanlığı sağlıklı beslenmeden öte bir doğayı ve çevreyi koruma aksiyonu haline getirilmeli. Birçok gıda, büyük şehirlere taşıma yolu ile geliyor. Küçük küçük farklar, büyük neticelere sebep olabilir…

“İnsan Varlığını Tehdit Ediyor”

- İklim krizi insanlık için nasıl bir tehdit?
- Dünya normal şartlar altında, insan etkisi olmadan da ısınan bir yapıya sahip. Ancak biz insan eliyle bu ısınmayı hızlandırıyoruz. Ve bu hızlanmadan kaynaklı ekstrem doğa olayları gözlemliyoruz. Bunlar ceviz büyüklüğünde dolular, sel ve su baskınları şeklinde olabiliyor. Bir ayda beklediğimiz yağışı sekiz saatte alabiliyoruz. Bu doğa olayları insan olarak bizim dünyadaki varlığımızı tehdit eder bir noktaya geldi. Epey bir süredir iklim krizi ile alakalı önlemler alınmaya gayret ediliyordu ama biraz da öteleniyordu. Eskiden iklim krizi dediğimiz zaman, bizdeki karşılığı bir buzul üzerinde bir kutup ayısı çaresiz bakınıyor, o buzul kopuyor düşüyor, bu şekildeydi. Bizim günlük hayatımıza etkilerini bu kadar hissetmiyorduk. Artık bu, şehirde yaşayan insanlar olarak bizlerin de hissettiği bir noktaya gelince “A, demek ki bir kriz var ortada ve bu kriz bizim hayatımızı da tehdit eder bir yerde. Demek ki bir şeyler yapmamız gerekiyor” demeye başladık. Geçen seneden itibaren gerek İzmir’de gerek İstanbul’da çok ciddi hava olayları yaşadık. Yaşıyoruz. Ve belli ki bunlar artarak da devam edecek. Daha önce Türkiye’de, bizim coğrafyamızda olmayan hortumlar meydana gelmeye başladı.

Sözcü Gazetesi - 14.03.2021, Pazar (Seda Anık)