01.02.2014 / Kuzularla İlaç Maliyeti 10 Kat Düşecek


Kanserden böbrek yetmezliğine önde gelen hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar transgenik teknolojiyle Türkiye’de de üretilebilecek.

 

Türkiye Çimen’le geçen hafta tanıştı. Bu kuzucuğu türlerinden ayıran bir özelliği var. Araştırmacılar, ona denizanası geni transfer etti. O da tıpkı deniz canlıları gibi floresan ışığı altında yeşil parlama özelliğine sahip oldu. Türkiye’nin ilk transgenik kuzusu Çimen, gelecekte kurulacak transgenik hayvan çiftliklerinin habercisi... Büyük fabrikalar kurmak yerine çiftlikler oluşturulacak. Sütteki ilaç, ayrıştırılacak. Dünyada transgenik hayvanların sütünden elde edilerek üretilen 2 ilaç var. Hedef: Türkiye’de de bunu başarmak.

Birler, Sema 

“İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi”ndeki çalışmanın başında Prof. Dr. Sema Birler var. Birler, 25 yıl önce önüne bu hedefi koymuş. Öyle ki klonlanmış kuzular, transgenik tavşanlar rüyalarına bile giriyor. Yaptığı bütün çalışmalar, Türkiye’nin biyoteknolojik ilaçta dışa bağımlılığına son vermek için. Üniversitenin Avcılar’daki yerleşkesinde “Dölerme ve Sun’i Tohumlama Anabilim Dalı”nda Prof. Dr. Sema Birler’le çalışmaları konuştuk.

 

Türkiye’nin İlk Klon Hayvanlarını Üretti

 

- Transgenik hayvanlar kaç yıllık bir süreç sonunda üretildi?

- 25 yıl önce bu kürsüye girdim. Bu kürsüyü seçmemin temel nedenlerinden biri embriyolojik çalışmalardı. Doktoramı da tavşanlarda embriyo üzerine yaptım. Tıpkı insanlardaki tüp bebek gibi vücut dışı ortamda embriyoları geliştirip koyunlara transfer ettik. 2007 yılında Türkiye’nin ilk klon hayvanları Oyalı ve Zarife’yi dünyaya getirdik. Buradaki amacımız da transgenik hayvana ulaşmaktı. 15 sene öncesine kadar, transgenik hayvana ulaşmakta başarı şansı yüzde birlerde hatta bazı hayvan türlerinde binde birlerdeydi. Ancak bugün yöntem gelişti. Bizim de kullandığımız bu yöntem ilk kez “Hawaii Üniversitesi”nde farelerde başarılı oldu. Çin transgenik domuz üretti. Çimen bu yöntemle dünyaya gelen ilk kuzu... 2013 yılında “Hawaii Üniversitesi”nden Prof. Dr. Stefan Moisyadi, Dr. Joel Marh geldi. Hem tavşan hem de koyunda transgenik çalıştık. Tavşanlar bir ay sonra doğum yaptı. Yavruların ikisi transgenik oldu. İlaç üretimi için tavşanlar da kullanılabiliyor ama çiftlik hayvanı olursa daha fazla süt elde edebiliriz. Bu nedenle koyunu tercih ettik. Denizanası genini, başarılı olup olmadığımızı kolayca, gözle anlayabilmek için kullandık. 3 gebe koyun 5 yavru dünyaya getirdi. Birisi transgenik oldu. Floresan ışıkla baktığımızda yeşil parlamayı görünce çok mutlu olduk.

 

Dünyada İlk Kez Koyunda Denendi

Fosforlu Devrim 

- Dünyada koyunlarda transgenik teknoloji çok yaygın mı?

- Yaygın değil. ABD, İngiltere, Almanya bu alanda öncü. Tek tük İran, Uruguay, Çin’in adı da geçiyor. Literatür taraması yaparsanız 10 ülkeyi geçmez. Ancak farelerde bu teknoloji birçok ülkede ve üniversitede uygulanıyor. Taşıyıcı olarak “Hiperaktif Plazmid” denilen bir yöntem kullandık. Çimen, bu yolla üretilen ilk koyun. Daha önce başarı şansı düşüktü, çünkü transfer edilen gen “DNA” içinde herhangi bir yere yerleşiyordu. Burada müdahale şansınız yok. Virüsler kullanılabiliyor. Virüs gidip direkt hücre çekirdeğine yerleşiyor. Bu sırada virüsle birlikte naklettiğiniz gen de yerleşmiş oluyor. Ancak virüslerle büyük genleri kullanamıyorsunuz. Örneğin insülin büyük bir gen ile sentezlenebiliyor. Virüsün içine yerleştiremezsiniz. Fakat “Hiperaktif Plazmid Sistemi” bütün bu sorunları bertaraf ediyor. “Hawaii Üniversitesi”nde çalışan biliminsanlarıyla amacımız ortak olunca beraber çalışmaya karar verdik.

 

İthal İlaçta 4 Milyar Dolar Kayıp

 

- Bundan sonraki adım ne?

- Öncelikle ilaç için kullanacağımız geni hazırlayacağız. Bunu yine “Hawaii Üniversitesi” ile birlikte yapmayı düşünüyoruz. “TÜBİTAK” ilaç üretimiyle ilgili çağrı yaptı. Biz de sağlıkta dışa bağımlılığımızı azaltmak istiyoruz. İthal ettiğimiz biyoteknolojik ilaçlar içinde oldukça büyük yekun tutan ilaçlar var. Önceliği bunlardan birine vermek istiyoruz. Bu alanda yıllık 4 milyar dolar maliyet kaybımız var. Bu kalemler arasında yer alan eritropoietin üzerine çalışmak istiyoruz. Anemi tedavisinde kullanılıyor. Transfere uygunluğunu inceledikten sonra işlemlere başlayacağız. Burada transgenik hayvanı ürettikten sonra iş bitmeyecek. Dişiyse sütünde bu proteini nasıl ürettiği, proteinin saflığı ve miktarı çok önemli. Bir kere değil birden çok denemek, birkaç transgenik hayvan ürettikten sonra onların arasında en iyi üreteni tespit etmek gerekecek. Proteinin kalitesi ve piyasadaki ilaçlarla eşdeğerliği ortaya konduğu zaman ilaç sanayisi ile ortak çalışma yapabileceğiz. Bu çok kısa bir süreç değil. Sütte bu proteini elde etmek bile 2 yılı alabilir. İlaç haline gelmesi çok daha uzun bir süreç.

 

Sütten Elde Edilen 2 İlaç Kullanımda

 

- İlaçta maliyet ne kadar düşecek?

- Biyoteknolojik ilaçların üretim sistemi çok farklı olduğu için pahalı ilaçlar. Basında sıkça yer aldığı için kanser ilaçlarının fiyatlarının yüksek olduğu herkes tarafından biliniyor. Hepsi ithal. Bakteri ve hücre kültürlerinde üretiliyorlar... Bunun için de büyük fabrikalar kurulması gerekiyor. Transgenik hayvanlarla maliyet 10 kat azalacak. Büyük bir fabrika yerine çiftlik kuracaksınız. Sütler ilaç fabrikasına gönderilecek. Dünya’da böyle üretilen ilk ilaç keçi sütünden, diğeri ise tavşan sütünden elde edildi. Keçi sütünden olan ilaç Türkiye’de de kullanılmakta.

 

Bilim, Dışa Bağımlılığımızı Azaltmayı Hedeflemeli

 

- Türkiye’de bilim hangi aşamada?

- Bilimde topyekun başarı için hem altyapının hem de bilim kültürünün bir arada olması gerek. Türkiye’de bilim kültürü yavaş yavaş gelişiyor. Bilim kültürü gelişen ülkeler, üretimle çok iyi yerlerdeler. Bizim asistan olduğumuz dönemlerde yurtdışından 50 sene geriden gittiğimiz inancı vardı. Şimdi bazı alanlarda at başı konumuna geliyoruz. Yine de üretime geçebilmek, patent almak çok önemli. Altyapılar çok gelişti. Devlet desteği arttı. Ancak bilim kültürünün oturması gerekiyor. İnsanlar, bir şey yaparken neden yaptığını bilmeli. Ya da “Ne yaparsam taşları üst üste koyar bir yere ulaşırım?” diye sormalı. “Avrupa Birliği”, kendi önceliklerini göz önünde tutup bunlarla ilgili araştırma yapanlara destek sağlıyor. Ama bizim ülkemizde bir dönem bu tür çağrılarla değil, herkes “Bilimsel bilgi varsa çalışma yapılsın” diye hareket ediyordu. Belki altyapı oluşturmak için bu da gerekliydi. Ama şimdi ülke kaynaklarını daha güdümlü çalışmalara aktarmak gerekiyor. Katma değeri yüksek, dışa bağımlılığımızı azaltacak, hatta yok edecek ürünleri üretmemiz için gerekli bilim kültürünü ve bilimsel ortamı oluşturmalıyız. Bilgiye dayalı, yüksek katma değerli üretim, ülkelerin az gelişmişliklerinden kurtulmalarının tek yoludur.

 

Denizanasının Parlayan Geni

Denizanasının Parlayan Geni 

Prof. Dr. Sema Birler neden denizanası geni kullandıklarını şu sözlerle açıklıyor:

 

“Denizanasından aldığımız, ‘Yeşil Floresan Geni’ olarak adlandırılıyor. Bu geni keşfeden araştırıcılar 2009’da ‘Nobel’ kazandı. Burada ürettiğimiz kuzumuz ve tavşanlarımız da bu genin proteinini üretiyor. Geni kullanarak, transgenetik teknolojinin çalıştığını anlamış olduk. Biri erkek diğeri dişi olan iki transgenik tavşanmız ergin hale geldi. Yakında onların yavrularına bu özelliğin geçip geçmediğini de göreceğiz.”

 

Hem Anne, Hem Hoca, Hem de Araştırmacı

 

Sema Birler araştırmacı, hoca ve anne... “Bilimle uğraşan bir kadın olmak zor mu?” sorusunu “Kolay diyemem” diye yanıtlıyor. Aile desteği önemli. Bilimde mesai saati yok. Mezbahadan gelen yumurtalık gerekirse akşam 10’da işlemden geçecek. İş hayatında kadın olması nedeniyle bir ayrım yaşamadıysa da ev için “Her şeye yetişmek mümkün değil. Bir insan hem hoca, hem ev hanımı hem de laboratuvarda biliminsanı olamıyor” diyor. Hala zaman zaman, “Acaba bir şeyler eksik kalıyor mu?” hissini yaşıyor. İşin sonunda yaşadığı duyguyu ise şu sözlerle anlatıyor: “Laboratuvarda çalıştığınız işin sonucu sizinle iletişime geçen bir canlı olarak karşınıza çıktığında bütün sıkıntılarınız dağılıyor. Özellikle biyolojik bilimlerde hiçbir şeyin garantisi yok. Birçok defa dibe iniyorsunuz ama oradan tekrar çıkmanız önemli. Yılmamak gerekiyor.”

 

Aydınlık Gazetesi - 01.02.2014, Cumartesi (Söyleşi: Özlem Konur Usta)