29.07.2012 / Ben Garibanın Jokeyiyim

Bir günde 7 yarış birden kazanarak atçılık tarihine geçen Karataş, mütevazılığını koruyor.

Karataş, Halis 

“O günkü programda 7’de 7’yi düşünmek safça gelirdi. 5’e dek havaya girmedim inanın. 5’ten sonra ‘olacak galiba’ dedim. O günkü altılının 162 TL. vermesi bahisçilerin bana ne kadar güvendiklerinin bir göstergesi.”

 

Dünyanın en büyük jokeylerinden İtalyan Frankie Dettori’nin 1996’da bir günde 7 yarışın 7’sini de alarak kırmış olduğu rekoru 20 Temmuz günü “İstanbul Veliefendi Hipodromu”nda Halis Karataş da paylaştı. Sırasıyla “Akıncıhan”, “Tampico”, “Sarus”, “Lidertay”, “Sarraf”, “Verdasco” ve “Mia Nur” adlı atların sahiplerine toplam 400 bin liradan fazla para kazandıran 40 yaşındaki “sihirbaz” Karataş’la “Veliefendi”de buluştuk ve 25 yıllık jokeylik hayatını, atları, başarılarını konuştuk:

 

- Jokeyliğe nasıl başladınız?

- İlk kez 1987 yılı Haziran’da ata bindim. Tam 25 yıldır jokeyim. İlk bu sahaya babam ve amcalarım seyis olarak geldi. Ardından abim Hüseyin jokey oldu. Çok başarılıydı ama sakatlıklar geçirdi. Ondan bayrağı ben devraldım ve bugüne geldik.

 

- “TJK”nın internet sitesinde 13 bin 600 yarış koşup bunların 3 bin 849’unu kazandığınız yazıyor. Bu bilgi doğru mu?

- 1987-95 yılları arasındaki kayıtlar tam sağlıklı değil. Geçenlerde “TJK TV”de katıldığım programda arkadaşlar bana 4130 yarış kazandığımı söylediler. Ayrıca yurtdışında da yarışlara katıldım. Mesela 6 ay Suudi Arabistan’da kaldım ve 200’ü aşkın yarış kazandım.

 

- At sırtında dünyayı katetmiş misinizdir?

- Rahatlıkla katetmişimdir.17-18 bin kere ata bindim. Yarışları ortalama 1.5 km. olarak kabul edersek, hesaplayın.

 

- Her isteyen jokey olamıyor herhalde. Belli bir boy, kilo ve tabii ki yetenek lazım. Nerden geliyor yetenek?

- Gönülden geliyor. Bu, öğrenimle veya görerek yapılacak iş değil. İçinizde bir şeyler olması lazım. Her şey at sevgisiyle başlıyor. Biraz da kabiliyetliyseniz başarılı olabilirsiniz.

 

- Sizin görsel hafızanızın çok güçlü olduğu söyleniyor...

- Evet, yıllarca önce koşulmuş koşulları, özellikle bindiğim atları unutmam. Bindiğim bir atın neden hoşlanıp neden hoşlanmadığını bilir ona göre davranırım.

 

- 7’de 7 nasıl oldu?

- Her bindiğiniz atla kazanmak istiyorsunuz. Ama o gün programa baktığınızda 7’de 7’yi düşünmek bile safça gelirdi. Sarraf dışında favori at yoktu. Hepsinin çok güçlü rakipleri vardı. Cenab-ı Allah ve atlar o gün için bu rekoru istemiş olmalı.

 

- Rekor havasına ne zaman girdiniz?

- 5’e kadar girmedim inanın. 5’ten sonra kendime “olacak galiba” dedim. Jokey odasındaki apranti çocukların gözleri gülüyor, beni şevke getiriyorlardı. O zaman “neden olmasın?” dedim. Atlar çok sağlıklıydı, çok formdaydı, yarışların gidişatında herşey lehimize oldu...

 

- Dettori 7’de 7 yaptığında bahisçiler iyi para kazanmış. Ama sizin rekorunuzda 6’lı 162 lira verdi. Yani siz iyi kazanıyorsunuz, at sahibine iyi kazandırıyorsunuz ama bahisçilere iyi kazandırmıyorsunuz?

- Bu durum bahisçilerin bana çok güvendiklerini gösteriyor. Demek ki attan çok Karataş’a bakıyorlar. Ben garibanın jokeyiyim. Parası az olanların küçük kuponlarını kurtaran biriyim. Kızanlar olabilir ama teşekkür edenler daha çok. Unutmayın, garibanın sevabı da büyük olur.

 

Bıraksam da Atlardan Kopamam

 

- Jokeylik nereye kadar sürecek?

- Tabii bir yerde noktayı koyacağız ama şu anda kendimi sağlıklı ve dinç hissediyorum. Bir süre daha yapmayı düşünüyorum. Jokeyliği bıraksam bile bu mesleğin içinde kalırım: At sahipliği, antrenörlük gibi...

 

Bold Pilot’un Yeri Ayrı

 

“Bana hem 1996’da Gazi Koşusu’nu hem de 20 önemli koşuyu kazandırdı. Onunla ayrı, özel bir iletişimimiz vardı. Şu an 19 yaşında ama endamını, asalet ve şahsiyetini koruyor.”

 

- En çok sevdiğiniz at Bold Pilot mı?

- Tabii ki Bold Pilot’ın benim için yeri apayrı. Bana hem 1996’da ilk “Gazi Koşusu”nu, hem de 20 önemli koşuyu kazandırdı. Onunla ayrı, özel bir iletişimimiz vardı. Her sabah onu ben çalıştırırdım. Çok keyifliydi. O ne zaman isterse çalışmaya başlardık. Etrafı seyretmeyi, bakmayı, kendini dinlemeyi çok severdi. Ben de izin verirdim. Normalde çalışma 10-15 dakikadır ama Bold Pilot ile bayağı uzun sürüyordu. Son dönemdeyse Anatoly var ama o da rahatsızlandı. Bizde maalesef uzun mesafe atı kolay yetişmiyor. Anatoly, Bold Pilot gibi uzun mesafe atıdır ama değişik nedenlerle bu tür değerli atlar çok çabuk sakatlanıyor, bu da bizi çok üzüyor. Yurtdışından enternasyonal yarışlara gelen atlar genellikle bizi geçiyorlar. Eğer Anatoly gibi kaliteli atlar birkaç yıl üstüste yarışabilseler yabancılarla daha iyi rekabet edebiliriz.

 

- Adı sizinle özdeşleşmiş olan şampiyon Turbo’yu görüyor musunuz?

- Şanlıurfa’da sahiplerinin yanında aygırlık yapıyor, maalesef göremiyorum.

 

- Ya hayatındaki 15 yarışını da sizinle koşan Ayabakan ne yapıyor?

- O da Karacabey’de devlet harasında aygırlık yapıyor. O’nun yavrularını 2014 senesinden itibaren görebileceğiz.

 

- Ya Bold Pilot?

- O Kaynarca’da kendi haramızda. Çok keyifli. Sürekli görüyorum kendisini. 19 yaşında ama endamını, asalet ve şahsiyetini koruyor.

 

Para Değil Başarı İçin Yarışıyorum

 

- Siz de çok koşmuyor musunuz? “Hala paraya mı ihtiyacı var?” diye soruyorlar.

- Kesinlikle değil. Başlarken hiçbir şeyim yoktu. Fakir bir aileydik. Çok şükür şimdi bir şeylerimiz var ama kesinlikle ben parayı asla ön plana almadım. Bu mesleği yapıyorsam başarılı olmak istedim. Çok yere gidiyorsam daha çok at sahipleri istediği için. Gitmediğiniz zaman gönül koyabiliyorlar. Ben yarışın büyüklüğüne, ikramiyesine bakmayıp mesleğimi icra etmeye çalışıyorum. Zaten son dönemde İstanbul dışına çok fazla çıkmıyorum.

 

- Örneğin “maiden” (yarış kazanmamış atlar) yarışlarına bile katılıyor olmanız eleştiriliyor...

- Evet ama “maiden”da çok iyi bir atı yakalayabiliyorsunuz. Mesela ben Ayabakan’ı ilk yarışında binerek yakaladım. Turbo’ya da ilkinde Ahmet Çelik bindi, sonra ben bindim.

 

Kafkaslı’ya Binmek İsterdim

 

- Binmek isteyip de binemediğiniz atlar var mı? Mesela Kafkaslı...

- Tabii çok binmek isterdim. Meslek hayatımda görmediğim türden iyi bir safkandı. Koşuş şekli, mücadeleciliği çok keyif veriyordu. Binmesem de onunla çok yarıştım. Herhalde geçildiği yarışların çoğunda benim bindiğim safkanlara geçilmiştir. Beni de çok geçti. Özellikle Uçanbey’le koştuğumuz zamanlar. Kafkaslı 100’ün üzerinde yarış koştu.

 

Türk Jokeyleri Dünyada Başarılı Olur Çünkü Çok Cesuruz

 

- Neden yurtdışında çok koşmadığınız da merak ediliyor.

- Burada ne kadar başarılı olursanız olun Avrupa’da Türk denildiğinde farklı bakılıyor. Başarı için iyi irtibatlar kurmak, iyi ekürilerden teklif almak lazım. Elinize kamçınızı alıp İngiltere, ABD’de başarı kazanmak çok zor. Ayrıca bir ailem var. Bekar olsam bu yaşta bile böyle bir maceraya atılabilirim ama sorumluluklarım var. Eğer yeterli imkanlar olsa Türk jokeyleri dünya çapında çok başarılı olur çünkü bizler çok cesuruz.

 

- Hakikaten Atlara Fısıldıyor musunuz?

- At, üzerine bindiğiniz veya kantarmasından tuttuğunuz an size korkusunu, cesaretini anlatabiliyor. Onunla konuştuğunuz zaman bir kulağını ileri diğerini de arkaya koyup dinler.

 

- Ne konuşuyorsunuz atlarla?

- Sıkıntılı, gördüğüm vakit hep pozitif şeyler söylerim: “Başaracağız, bunlar senin yanında at değil, sen güçlüsün, biz güçlüyüz” gibi şeyler. Sevdiğinizde, boynunu ve sağrısını okşadığınızda sevildiğini anlar. Ona o özgüveni veriyorsunuz.

 

Futbol Değilse At Yarışı da Kumar Değil

 

- At yarışlarının spordan çok kumar olarak görülmesi sizleri rahatsız ediyor mu?

- Hem de çok. Çünkü biz o ganyan oyunlarına iştirak etmiyoruz. Sabah saat 4’de idman yapıp, başka şehirlerde deplasmana gidiyoruz. Bu spor değilse nedir? Umarım bir gün at yarışının spor olarak kabul edildiğini görürüm.

 

- At yarışında şike bulunuyor mu?

- 25 yılda hiç böyle bir şey görmedim. Her at sahibi, antrenör, jokey atını en iyi yere getirmek ister.

 

At Sizi Sevmezse İsrarın Anlamı Yok

 

- Atlar mı yarışıyor yoksa jokeyler mi?

- Tabii ki atlar yarışıyor, biz onları yönlendiriyoruz. Mesela bazı atlar vardır başkasını geçmeyi sevmez. Foçalı mesela, 30 ikinciliği sadece bir tane birinciliği vardı. Çok kolay geliyor ama finişe doğru kafayı kucağa veriyor ve o atı geçmek istemiyor. Yavuzhan ise tam tersiydi, geçilmeyi hazmedemezdi.

 

Gazete Vatan - 29.07.2012, Pazar (Söyleşi: Ruşen Çakır)