Küresel İklim Değişikliği:

Karşılaştırılabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan bir değişikliktir. İklim değişikliğinin hava olayları üzerindeki etkisi gün geçtikçe daha çok hissedilmekte; kış ayları daha ılık geçmekte, buna bağlı olarak kar yağışı azalmakta ve karın yerde kaldığı gün süresi düşmektedir. Uzun süreli iklim değişikliğinin etkileriyle Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde kışlar ılık geçmektedir. Türkiye’de günümüzden 30 yıl öncesine göre kışlar daha ılık olmakta, hatta bazı bölgelerde hiç kar yağışı görülmemektedir. Kar yağışı olsa bile geçmişteki gibi yerde uzun süre kalmadan erimektedir. Kış sıcaklıkları geçmişe göre daha yüksektir. Soğuk devrelerin uzunlukları kısalmış durumdadır. Küresel iklim değişikliğinin doğrudan bölgesel etkilerinin bir sonucu olarak Türkiye’de giderek kış yağışları azalmakta, sıcaklıklar yükselmekte ve karın yerde kalma süresi azalmaktadır. Gezegenimizin atmosferi tıpkı bir sera gibi çalışmaktadır. Yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının neredeyse yarıya yakını yeryüzünden yansımaktadır. Atmosferimiz, sera gazı olarak da nitelendirilen karbondioksit, metan, su buharı, ozon, azot oksit vb. gazlar sayesinde yeryüzünden yansıyan güneş ışınlarının bir kısmını tekrar yeryüzüne göndermektedir. Bir battaniye işlevi gören sera gazları sayesinde yeryüzündeki ortalama sıcaklık; insanlar, hayvanlar ve bitkilerin hayatını sürdürmesine olanak verecek bir ısı düzeyini, 15°C’yi yakalamaktadır. Sera gazları olmasaydı, yeryüzünün ortalama sıcaklığı -18°C civarında olurdu. Sera gazlarının bu doğal etkisi “sera gazı etkisi” olarak adlandırılır. Atmosferdeki sera gazlarının oranı, 1750’li yıllarda başlayan sanayi devrimi sonrasında artmaya başlamış, karbondioksit oranı %40’lık bir artış göstererek 280 ppm’den 394 ppm’e ulaşmıştır. “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli”ne (IPCC) göre karbondioksit oranındaki artış öncelikle fosil yakıt kullanımından kaynaklanmaktadır. Kayda değer ikinci etken, başta ormansızlaşma olmak üzere arazi kullanımındaki değişimdir. “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli”, insan faaliyetlerinin atmosferde yarattığı etkinin sonucunda küresel ortalama sıcaklıklarda artış yaşandığını ortaya koymuştur. Başta kömür olmak üzere fosil yakıtların yakılması, atmosferdeki karbondioksit oranının artmasındaki ana sorumludur. “IPCC”ye göre 2004 yılındaki insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının %56’sı fosil yakıt kullanımında ortaya çıkan karbondioksite aittir. Ormansızlaşma da %17’lik bir paya sahiptir. Fosil yakıtlar arasında ana sorumlu olarak “kömür” karşımıza çıkmaktadır. Küresel ölçekte birincil enerji talebinin %27’si kömürden sağlanırken, enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının %43’ü kömür kaynaklıdır. Kömürü %36 ile petrol, %20 ile doğalgaz takip eder . Kömür, üretilen bir birim enerji başına doğalgazın 1.7 katı CO2’yi atmosfere salar. İklim değişikliğinin etkisi sıcaklıklardaki artıştan ibaret değildir. Kuraklık, seller, şiddetli kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisinde artış, okyanus ve deniz suyu seviyelerinde yükselme, okyanusların asit oranlarında artış, buzulların erimesi gibi etkenler sonucunda bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlerin yanı sıra insan toplulukları da ciddi risk altındadır. Bilim dünyası, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini en aza indirmek için ortalama sıcaklıklardaki artışın azami 2°C ile sınırlanması gerektiğini belirtiyor. Bu hedefin tutturulması için atmosferdeki CO2 oranının 450 ppm seviyesini aşmaması gerekiyor. Mevcut politikalar ve uygulamalar ile bu orandaki artışın devam edeceği öngörülmektedir. “Dünya Bankası” karbondioksit emisyonlarının şu andaki artış hızıyla 2060 yılında ortalama sıcaklıklardaki artışın 4°C’yi bulacağı uyarısını yaparken, bu artışın etkilerinin özellikle yoksul kesimlerce hissedileceğini belirtmektedir.