Gazi Binbaşı Ayşe

Binbaşı Ayşe


Savaş yıllarıydı. Bütün dünyayı kasıp kavuran bir dünya savaşından yeni çıkılmıştı. Kocası, “Osmanlı”nın savaştığı altı cepheden ilki olan “Kafkas Cephesi”nde şehit olmuştu Ayşe’nin. Ne yazık ki evladını, kocasını ya da babasını şehit vermemiş hiçbir aile yok gibiydi. Ordular dağıtılmış, memleket dört bir yandan işgal edilmişti. Yorgun ve fakirdi millet. İş başa düşmüştü artık. Bir ümit doğmuştu Samsun’da. Direniyordu Anadolu; kadını kızıyla, çoluğu çocuğuyla…

Yunan Ankara’ya dayanmıştı. Bir ölüm kalım savaşı verilecekti “Sakarya”da. Ağustos’un sonlarıydı. Ayşe, Dorat’ı dört nala sürüyordu. Öyle hızlı gidiyordu ki Dorat, ağzından köpükler saçılıyordu. “Mangal Dağı”nın eteklerindeydiler. Birliğini yönetiyordu Ayşe. Ne olursa olsun, “Mangal Dağı” düşmanın eline geçmemeliydi. İşte hain düşman görünmüştü. Ateş emri verildi. Hep birlikte silaha sarıldılar. Karşılıklı ateş açıldı uzun süre. Kurşunlar uçuşuyordu havada. Ne yazık ki yanındakilerden bir bir vurulup düşenler oluyordu. Mermilerden biri Ayşe’nin kasığına biri de Dorat’ın alnına isabet etmişti. Dorat tökezleyerek Ayşe’yle birlikte yere savruldu.

Yaralıları toplayarak geri çekildi Türk ordusu. Ayşe ve diğer yaralılar seyyar hastanede tedavi ediliyordu. Atından ayrılmak, O’na şehit kocasından ve annelerinin yanında savaşırken şehit düşen iki oğlundan ayrılmak kadar ağır gelmişti. Hele “Mangal Dağı”nı Yunan’a terketmek! Kasığındaki kurşunu çıkardıklarında böyle acımamıştı yüreği.

Ayşe kocasının şehadet haberini duyunca intikam almaya yemin etmiş, çok sevdiği kocasından hatıra ziynet eşyasını satarak silah, at, asker kıyafeti ve bir kalpak almıştı. İzmir’in işgalinden sonra, 80 kişilik bir “Kuvayı Milliye Ordusu” oluşturup Aydın’a gitmişti. Orada savaşırken büyük oğlunu, “I. İnönü Savaşı”nda ise küçük oğlunu şehit vermişti.

Atı da yoktu şimdi. Nasıl alışmıştı ona. Kimi zaman eliyle beslerdi onu. Sanki düşmanın hainliğini anlardı da hırslanırdı Dorat. Ayşe’yi atından ayırdıklarında, yaşlar süzülüyordu Dorat’ın gözlerinden. Yardıma gelenler atı kurtarmanın imkansız olduğunu söylemişlerdi. Zaten kısa sürede titreyerek can vermişti hayvan. Ne olursa olsun bir an önce toparlayıp cepheye gitmeliydi Ayşe! En kısa sürede “Mangal Dağı” geri alınmalı, Anadolu düşmana dar edilmeliydi. Kutsal vatan toprağı kurtarılmalı, vatan uğruna kara toprağa giren evlatların öcü alınmalıydı. İşte bu sırada Mustafa Kemal Paşa, o tarihi direnme emrini vermişti:

- “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.”

Öyle de oldu. Amansız bir mücadele başladı “Sakarya”da. Ayşe, sağlıkçıları zorla ikna ederek savaş alanına döndü. 22 gün aralıksız süren bu savaşta, civardaki derelerden ve “Sakarya Nehri”nden su yerine kan aktı. “Mangal Dağı” geri alındı, bu amansız direniş dünya tarihine geçti. Ayşe terfi etmiş, binbaşı rütbesiyle kocası, oğulları ve tüm vatan evlatlarının öcünü almıştı.

Aydınlık Gazetesi - 31.08.2017, Perşembe